top of page

ÇemberDE'nin Adıyaman Deneyimi: "Feminist Afet Müdahalesi Örneği"

"Adıyaman Sivil Toplumu Anlatıyor” kitabı, afet sonrası dönemde şehirde çalışan örgütlerin deneyimlerini derleyen, sivil toplumun hafızasını oluşturan değerli bir yayın niteliği taşıyor. Bu yayında biz de, "feminist afet müdahalesi" yaklaşımımızı paylaşma imkânı bulduk.


Adıyaman Konteyner Kent Çalışmaları
Adıyaman, Türkiye

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınların afetlerden çok daha farklı etkilendiğini biliyoruz. Afetlere yönelik risk ve kriz yönetim sistemleri, hem dünyada hem de Türkiye’de bu eşitsizlik şartlarında yapılıyor.


Türkiye’de halihazırda risk yönetimi olmadığı gibi mahallelerden kentlere, hiçbir birimde; kadınların ihtiyaçları merkeze alınmıyor. Bu durum, yaşanan ve yaşanacak her krizde kadınların, var olan eşitsizliklerin uzantısı olarak afetlerden çok daha fazla etkilenmesine yol açıyor. Bahsedilen şartlar altında, afet sonrası kriz sürecinde etkili bir müdahale için kadın örgütlerinin ve kadınların kendi inisiyatifi ile harekete geçerek güçlü ve cesurca sahada olması büyük fark yaratıyor. Bu açıdan yerel kadın örgütlerinin müdahale kapasitelerinin güçlendirilmesi ve finansal kaynaklara erişimi büyük önem taşıyor.


Çok büyük miktarlarda (45 milyar doların üzerinde) fonun insani yardım sektörüne tahsis edilmesine rağmen; krizlerin en fazla etkilediği ve çözümlere daha yakın olan gruplar genellikle ihmal edilmekte, önemsenmemekte ve geleneksel insani yardım sistemlerinin dışında bırakılmaktadır. Bu durumu 6 Şubat depremi sonrasında da bütün açıklığıyla yaşadık. Hem uluslararası hem ulusal insani yardım kuruluşları büyük çapta ve özelleşen ihtiyaçları ve insani kaygıları dışarıda bırakarak sadece sayı odaklı çalışmalar yapabildi.


Bir yandan uluslararası kuruluşlar bir yandan da hak temelli olmayan kurumlar, örgütler, kişiler; kurtarıcı bir zihniyetle iyilik yaptıklarını düşünerek afet sonrasında alana müdahalede bulundular. Bölgeye aktarılan insani yardım fonunun büyük kısmını alan bu büyük yapılara karşın mikro ölçekli yerel kadın sivil toplum örgütleri, erişebildikleri mikro fonlarla başka türlü bir afet müdahalesinin mümkün olduğunu gösterdi.


Dünyada yapılan araştırmalara göre de insani yardım fonlarının %5'ten azı kadın hakları örgütlerine ulaşıyor; bu da mevcut sistemin, krizden en çok etkilenenlere ulaşmada nasıl başarısız olduğunu gösteriyor.


ÇemberDE'nin Adıyaman'da "Feminist Afet Müdahalesi" Deneyimi


Bu yazıyı mikro ölçekli bir yerel kadın sivil toplum örgütü ile birlikte Kahramanmaraş’ta başlayan deneyimimizin Adıyaman ayağını anlatmak ve kadın örgütlerinin afetlere hazırlık ve müdahale kapasitesine katkı sunmak üzere yazıyoruz.


6 Şubat depremlerinden sonra hükümetlerin veya kuruluşların afet sonrası müdahale sürecinde ihtiyaçlara hızlı ve uygun yollarla yanıt verememesi nedeniyle harekete geçmemiz gerektiğini düşündük. Bizler, iki aktivist olarak Kocaeli’de bulunan ve yerel bir dernek olan Lotus Kadın Derneği ile olan çalışmalarımızı deprem bölgesine yönelttik.


Derneğin afet müdahalesi konusunda yeterli kapasitesi olmasa da, kişisel deneyimlerimizle ve böylesi alternatif bir çalışmayı destekleyecek bir fon (Sivil Toplum için Destek Vakfı: "Acil Destek ve Doğrudan Destekler Fonu") da bulabildiğimiz için hızlıca harekete geçebildik. Depremin üçüncü haftasında geliştirdiğimiz Afet Sonrası Destek Programını, yaygın insani yardım anlayışının aksine feminist ilkelerle gerçekleştirdik.


Program kapsamındaki çalışmalarımızı, "ihtiyaç tespiti", "malzeme dağıtımı, "güçlendirme faaliyetleri" ve "işbirlikleri" başlıkları altında açıklayabiliriz; ancak tüm bu süreçlerin ayrı ayrı gerçekleşen çalışmalar değil, iç içe geçen türde süreçler oldukları da unutulmamalı.


  1. İhtiyaç Tespiti


Önceki saha deneyimlerimiz ve deprem sonrası Maraş/Pazarcık’taki iki aylık deneyimimizle; sahada ilk olarak iyi yapılandırılmış bir ihtiyaç tespiti yapmanın çalışmanın bel kemiğini oluşturduğunu  biliyorduk.


Sahada sıklıkla iki durumla karşılaştık: Birincisi, hiç ihtiyaç tespiti yapılmadan, kulaktan dolma bilgilerle ve elbette iyi niyetle, erzak temin ediliyor gelişi güzel dağıtılıyordu. Bu durumda hem kaynaklar verimsiz kullanılıyor, hem de yereldeki gerçek ihtiyaca cevap verilemiyordu.


İkincisi ise, yeni oluşan yaşam alanlarının sorumlularının tamamının erkek olmasıydı. Bu durumda da, alana dair toplumsal cinsiyete duyarsız yüzeysel gözlemler ve tespitler yapılmış oluyordu. Örneğin, bir erkek alan sorumlusuna alanla ilgili ihtiyaçlar sorulduğunda; kadınların nasıl çamaşır ve bulaşık yıkadığı, depodaki hijyenik ped/günlük ped stoğu, doğum kontrol yöntemlerine ihtiyaç ve erişim, sütyen ihtiyacı/dağıtımı gibi konularda cevaplar alınamıyordu. Bu durumda da kadınların ihtiyaçları görünmez oluyor ve gerçek ihtiyaçlara cevap verilememiş oluyordu.


Çalıştığımız sahalarda programlama için neyin en iyi sonuç vereceği konusunda otorite olduğumuzu varsaymadık. Alanda yaşayanların ve çalışanların geri bildirimlerini dikkatle dinleyerek, çalışmamızın merkezine koyduk. Buna göre tespit yapılacak alanlarda konaklayıp, orada bizzat en az iki gün geçirerek hem gözlem yaptık, hem de kadınlarla ve çalışanlarla birebir ve gruplar halinde görüştük. Bazı alanlarda ise, sürekli çalışma yürüten ekiplerle işbirliği kurarak çalıştık. Çok basit gibi görünen ama önceki deneyimlerimizden aktardığımız bu adım, aslında tüm süreci en sağlıklı şekilde kurgulamamızı sağladı.


Alanın ihtiyaçlarına; gerekli bedenlere, ayak numaralarına, hatta beğenilere hakim olmak büyük önem taşıyordu. Depremin dördüncü ayında çadırda yaşarken artık küçük de olsa alışkanlıklara dönebilmek, basit şekilde hayatı kolaylaştırabilen malzemelere/imkanlara erişmek hayati önemdeydi. Geçici yaşam alanlarında bakım yükleri daha da artan ve kendi acılarına, ihtiyaçlarına dönüp bakma fırsatı dahi bulamayan kadınlar için bu imkanlara erişimin anlamı çok daha önemli oldu. Her bir bireyin farklılaşan ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak, dağıtım aşamasında bu bilgilerle paketler oluşturarak çadırlara teslim ettik veya bireylerin kendi ihtiyaçlarını kendileri seçebilecekleri sosyal market, pazar tezgahı benzeri ortamlar sağladık. Bu yöntem ‘‘Mağazalar da kapandı, çarşıya da gidemiyoruz, böyle güzel oldu, çarşıya çıkmışız gibi.’’ şeklinde geri bildirimlerle karşılandı.


Deprem Sonrasında Adıyaman
“İki paket bulgur nohut vermekle olmuyor. Bizimle oturup çay içecek, sohbet edecek, böylesi etkinlikler yapacak sizin gibi insanlar lazım. Bizden desteğinizi esirgemeyin, siz destek olursanız biz de kendimize güveniriz, iyileşebilir, üretebiliriz.’’ 
  1. Malzeme Dağıtımı


Dağıtım süreci, bir diğer önemli aşama olarak karşımıza çıktı. Bu aşamada Adıyaman'da, alandaki çalışanlardan ve yaşayanlardan sık sık yaşadıkları haliyle, dağıtımların riskli olduğu, dağıtımlarda izdiham yaşandığı, bizim de süreçte zarar görebileceğimize dair yoğun uyarılar aldık. Buna karşın, önceki saha deneyimlerimiz ve uyarıları yapanların da desteği ile, süreci sorunsuz atlatabileceğimizden emin olarak çalışmaya devam ettik.


Gözlemlerimize göre insanların bu tatsız tecrübelerinin sebebi, kıt kaynakların plansız ve dolayısıyla adaletsiz dağıtımı sonucu ihtiyaçların giderilmemesi idi. Bu sebeple her şeyden önce, insan onuruna uygun bir yöntem benimsemeye karar verdik: Ne olursa olsun, insanları sıraya sokmadan, herkesin her malzemeye ve esasen ihtiyacı olan malzemeye erişimini garanti altına alarak sakin geçen dağıtımlar gerçekleştirdik.

 

İhtiyaç tespit aşamasında insanlarla kurduğumuz güven ilişkisi herkesin güvende hissetmesini; insanların dağıtım sürecinde bizzat rol almaları da herkesin sadece mağdur ve ihtiyaç sahibi olmanın ötesinde “işe yarar” hissetmesini sağlıyordu. Burada yine yaygın insani yardım faaliyetlerinde gördüğümüz üzere ‘‘dağıt ve çık’’ anlayışından farklı olarak, uzun erimli ve derinlikli çalışmanın iyileştirici gücüne vurgu yapmak isteriz.


‘‘Daha önce kimse bizimle oturup böyle çay içmemişti, sohbet etmemişti. Kapıdan yardımı verip gidiyorlardı, yine gelin.’’ şeklinde geribildirim aldığımız bu durum, iyileşme etkisine işaret ediyor. Çalışmamız boyunca insanlar bu ilişki içinde kendilerini güvende hissederek temel insani haklarına eriştiler. 


Afet sahasında çoğunlukla ihtiyaçlara yetişemediğini düşünen ve yılgınlık hisseden çalışanların da ihtiyaç belirleme ve dağıtım süreçlerine dahil olması kendilerini daha iyi ve alanda etkili hissetmelerini sağladı. Böylelikle kıtlık ve rekabetin tek seçenek olduğu fikrini ortadan kaldırdığımız, güvene dayalı, aktif bir dağıtım sisteminin mümkün olduğunu göstermiş olduk. 


  1. Güçlendirme Faaliyetleri


Adıyaman'a geldiğimiz Haziran ayı itibariyle düzenli bir sosyal destek ihtiyacı hala devam ediyordu. Bu noktada, sahada hazihazırda gerçekleştirilmekte olan psikososyal desteklerin karşılayamadığı ihtiyaçlara yönelik, feminist bakış açısıyla oluşturduğumuz güçlendirme çalışmalarımızı yürüttük. Ekibimizin kapasitesi ölçüsünde; güvenli alanların, el oyalayıcı ve rutin faaliyetlerin gerekliliğini fark ederek bu yönde çalışmalar kurguladık.


Güçlendirme faaliyetlerimizi özellikle tematik kadın buluşmaları ve düzenli beceri kursları şeklinde sıralayabiliriz. Uygulamamız; bireylerin duygusal ihtiyaçlarını karşılamak ve topluluk içinde bir dayanışma atmosferi oluşturmak amacıyla tasarlanmış kapsamlı bir programdı. Programlar her alanın tespit edilen ihtiyacına göre özel olarak psikolojik ilk yardım, topluluk oluşturma, sosyal uyum, esenlik, psikososyal destek ve toplumsal cinsiyet gibi başlıklarda tasarlandı. Oluşturduğumuz alanlarda, kadınlar duygularını paylaşabilecekleri ve duygusal olarak destek alabilecekleri; gündelik hayatlarında konuşamadıkları zorlayıcı konuları konuşabilecekleri güvenli bir ortam buldular.


Bu, sadece temel ihtiyaçları karşılamakla kalmayıp aynı zamanda topluluk içinde bir bağ oluşturarak sosyal destek ihtiyacını sürdürülebilir bir şekilde ele almamızı sağladı. Kadınların yeni yaşam alanlarına uyumlarını kolaylaştırmanın ve topluluk olarak güçlenmelerinin bir imkanı olarak kadın buluşmalarını ve kursları desteklemeye devam ettik.


Adıyaman Konteyner Kent Çalışmaları
"Bu konteynırdan çıkınca yıkık, yıkılacak evleri görüyoruz. Hayal bile kuramaz olduk. Şimdi başka bir şey yaptık, bir saatlik de olsa kendimize başka bir pencere açtık."
  1. Kurulan İşbirlikleri


Bütün süreçte afet alanını bir ekosistem olarak görüp birbirimizin güçlü yanlarından faydalandığımızdan, çalışmalarımızın gücünü artırabildiğimizden, daha etkili stratejiler geliştirebildiğimizden, tekrarlanan çalışmaları azaltabildiğimizden ve afetten en çok etkilenenlerin ihtiyaçlarını merkeze aldığımızdan emin olarak çalıştık.


Adıyaman’da genel olarak destekleyici, rekabetçi olmayan bir sivil toplum örgütlenmesi ile karşılaştık. Küçük bir ekip olarak burada çalışmamızı kolaylaştıran bu durum, esasen feminist insani yardımın da temel ilkelerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.


Adıyaman’a gelebilmemizi sağlayan bir diğer unsur da Adıyaman’da destek faaliyeti yürüten İzmit Belediyesi’nin işbirliğine açık olması ve burada kurduğu yaşam alanlarında çalışmamızı teknik olarak kolaylaştırması oldu. Özellikle de Adıyaman Sivil Toplum Dayanışma Ağı’nın varlığı burada çalışmamızı çok kolaylaştırdı. Karşılaştığımız herkesle çalıştıkları kurumlar nezdinde ya da bireysel olarak işbirliği ve dayanışma halinde çalıştık. Bu durum karşılıklı bir güçlenme sağladığı için kendiliğinden gelişerek devam etti ve etki alanımızı genişletti. 


İşbirliği yaptığımız kadın örgütlerinden geri bildirimler:


“Bizim yaptığımız çalışmalarda çok önemli bir tamamlayıcı rol oynadılar. Feminist bir ekip olmalarının bunu çok kolaylaştırdığını düşünüyorum, neyi niçin yapmak istediğimizi çok iyi anlayan ve bu doğrultuda kaynak aktarabilen bir ekip olduklarını gördüm. Geldikleri süreler içinde hem bizimle hem alandaki kadınlarla hızlı ve iyi ilişkilendiler. Kendi saha deneyimlerinin yanı sıra, bizim için önemli bir dışarıdan destek vazifesi gördüler.“ 

“Deneyim aktarımları ile farklı alanlarda neler yapabileceğimiz üzerinden konuşmak, ihtiyaçlar konusunda destek sağlamaları bizi güçlendiren bir etki yarattı.”

Ayrıca feminist metodu benimsemiş bir ekip olarak, mevcut koşullarda sahada kadın olarak bulunmanın zorluklarına karşı güçlenme yöntemi olarak alanda çalışan kadınlarla dayanışmayı önemsedik. Kadın çalışanların kendini güçlü hissederek alana daha fazla müdahil olabilmeleri için desteklenmeye ihtiyaçları olduğunu gördük. İster yerelden ister dışarıdan olsun pek çok genç kadın, sivil toplum örgütleriyle yeni tanışmış ve sivil toplum/afet alanında henüz çalışmaya başlamıştı. Deneyimli olsalar dahi, sahadaki zorlu şartlarda iyi kurgulanmış ve sürdürülebilir süpervizyon gerekir. Oysa tamamen kendi imkanlarıyla çalışmaya devam eden kadın çalışanlara da informal şekilde destek verdik. Kadın örgütleriyle dayanışma içinde çalışmanın da etki alanımızı genişlettiğini ve birbirimizi güçlendirdiğini deneyimledik.


Malzeme tedariği için tercih ettiğimiz Adıyaman yerel küçük esnafı bizi bir müşteriden çok halkına destek olmaya çalışan bir ekip olarak gördü ve bu konuda işbirliği içinde hareket edebildik. Bu sayede uygun ve kaliteli ürüne kısa sürede ve nakliye masrafı olmaksızın erişebildik. 


Tüm süreçte bölgenin kültürünü göz önünde bulunduran, kimseyi rencide etmeyen, kurtarıcı rolü üstlenmeyen ve eşit ilişki kurmaya özen gösterdiğimiz çalışmamızda işbirliklerimizi de aynı bakış açısıyla  yürüttük. 


Sonuç


İnsani yardımın krizleri, esasında olağan ve gündelik olanın toplumsal olarak yeniden üretilmesinin krizleridir. Bu sebeple bizim hedefimiz "normale dönme"nin ötesinde feminist bir geleceğe çıkacak yollar aramaktı. 7 aylık Adıyaman deneyimimizde uluslararası ve ulusal insani yardım alanının sorunlarını gördük ve buna karşı aşağıdaki feminist ilkelerle bizzat afet sonrası müdahalede bulunarak nasıl etkili olunabileceğini öğrendik. 


Çünkü; 


Feminist metodoloji görmezden gelinen ya da sormanın düşünülmediği insani farklılıklara ilişkin sorular ortaya çıkarırken olası çözümleri karşılıklı ve katılımcı şekilde bulmayı hedefler (Glassick 1999: 5). Feminist metodoloji nesnelerden ziyade özneleri, özgürleştirici potansiyele sahip bilgi arayışını ve hayatta kalanların sesini duyacak bir alanı çağrıştırır.

Biz de yukarıda detaylarıyla anlattığımız çalışmamız boyunca;


  • Kadınları ve kız çocuklarını odağımıza alıp kadınların liderliğini kabul ettiğimiz,

  • Herkese uyan tek bir çözüm olmadığını görüp farklılaşan ihtiyaçları anlamak için yerinde gözlemleyip, yereli dinlediğimiz,

  • Akışkan bir organizasyonla hareket edip hızlı değişen koşullara uyum sağladığımız,

  • Dayanışmacı ve alçakgönüllü işbirliklerine açık olup bu işbirliklerini teşvik ettiğimiz,

  • Güvene dayalı ilişkileri benimsediğimiz,

  • Güvenli alanlar yaratıp, topluluk güçlendirmeyi önceleyip kolektifin esenlik halini hedeflediğimiz yöntemimizi uluslararası afet literatürüne uygun şekilde, feminist olarak değerlendiriyoruz. 


Feminist insani müdahale, herkes için adaleti barındıran bir sistem yaratarak insani yardım sektörünü hiyerarşiden kurtaracak katalizör ve dönüştürücü olma potansiyeline sahiptir. 


Sivil toplum algısı ve sivil toplum örgütleriyle ilk defa bu denli yakından tanışan Adıyaman pek çok bileşeni ile bu potansiyeli ortaya çıkarmamıza imkan yaratmıştır. Umuyoruz ki bundan sonra da Adıyaman’da ve her yerde yerel örgütler afet hazırlığı ve müdahalesi konusunda güçlenmeye devam etsin.


Bütün bu çalışmalarımızın sonunda tam da bu amaçla, yani kadınların sivil örgütlülüğünü güçlendirmek ve afetlere hazırlık ve müdahale kapasitelerini geliştirmek amacıyla kurduğumuz Çember Sivil İnisiyatif Derneği ile alandaki çalışmalarımıza devam ediyoruz.


Çember Sivil İnisiyatif Derneği
Merve Ayşe Köseoğlu ve Gülfer Kırbaş


Yazıda kullanılan tüm referanslar:



Yorumlar


bottom of page